“Vicdanları yaralayacak, adalete güveni zedeleyecek ve barışa katkı sağlamayacak infaz paketi geri çekilmelidir”
Kamuoyunda “İnfaz Paketi” olarak bilinen “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde görüşülmeye başlanmıştır. Kanun teklifi infaz rejimine ilişkin olarak Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun ile birlikte İnfaz Hakimliği Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Türk Ceza Kanunu'nda da değişiklikler içermektedir.
Korona virüs salgını ile mücadele ettiğimiz bugünlerde hukukçuların, akademik kuruluşların ve sivil toplum örgütlerinin görüşleri alınmadan ve kamuoyunda tartışmaya açılmadan alelacele torba yasa şeklinde TBMM gündemine getirilen bu kanun teklifinin; infaz rejimine yönelik olarak cezaların infazının önlenmesine ilişkin hükümleri bakımından bir “af” niteliğinde olduğu açıktır.
Bazı siyasilerin, korona virüs (Covid-19) salgınından önce de değişik zamanlarda “bir af düzenlemesinin gerekliliği” yönündeki açıklamaları dikkate alındığında, meclis gündemindeki bu kanun teklifinin amacının halk sağlığının korunması olmadığı, siyasi saiklerle gündeme getirildiği anlaşılmaktadır.
Yaşam ve sağlık hizmetlerine erişim hakkı, tutuklu ve hükümlülerinin de en temel hakkıdır. Bu hakkın korunması devletin güvencesindedir. Eşitlik ilkesi gereği ceza ve tutukevlerindeki tüm tutuklu ve hükümlülerin sağlık hizmetlerine erişmesi, salgının cezaevlerinde yayılmasının engellenmesi, tutuklu ve hükümlülerin yaşam hakkının korunması için gerekli tedbirlerin alınması ve uygulanması devletin yükümlülüğündedir. Cezaların infazının önlenmesine yönelik bir af düzenlemesi yapılmadan da gerekli tedbirlerin alınabileceği açıktır. Kaldı ki düzenleme, tutuklu ve hükümlüler ile bazı suçlar bakımından infaz indiriminde eşitsizlik yaratmaktadır.
Yine uzun süredir cezaevlerinde doluluk olduğundan bahisle bir af düzenlemesi yapılması gerekliliği dillendirilmektedir. Cezaevlerindeki doluluk gerekçesi ile bir af düzenlemesi yapılması ise kabul edilemez bir durumdur. Ceza ve tutukevlerinde doluluğun artmasının önemli bir nedeni de genel olarak tutuklamanın tedbir olarak değil bir cezalandırma yöntemi olarak uygulanmasıdır. Düşünce ve ifade özgürlüğünü kullananların tutuklanmaları, şiddete çağrı ve teşvik içermeyen muhalif görüş açıklamalarının terör kavramı içerisinde değerlendirilerek birçok aydın, yazar, siyasi, gazeteci ve avukatın cezaevlerinde tutulmasıdır.
Kanun teklifinin yasalaşması halinde ifade özgürlüğü kapsamındaki sosyal medya paylaşımları nedeniyle tutuklu yargılananlar, mesleki faaliyetleri nedeniyle yargılanan avukatlar, gazeteciler ve akademisyenler cezaevlerinde kalmaya devam edecek iken, örneğin hırsızlık, yaralama, tehdit, yağma gibi suçlardan kesinleşmiş mahkumiyeti bulunan hükümlülere ise tahliye yolu açılacaktır.
Hukukçular, akademik kuruluşlar, sivil toplum örgütleri ile toplumun tüm kesimlerinin görüşleri alınıp toplumsal bir uzlaşı sağlandıktan sonra öncelikle tutuklu yargılamalar gözden geçirilmelidir. Gerek evrensel hukuk normları gerekse iç hukuk düzenlemeleri dikkate alındığında ölçüsüz şekilde uygulanan tutuklama tedbirleri yerine adli kontrol uygulamalarının yaygınlaştırılması, yine bu kapsamda ölçüsüz şekilde tutuklu bulunanların tahliyelerinin sağlanmasına yönelik adımlar atılmalıdır. Sonrasında “soykırım, insanlığa karşı işlenen suçlar, kadın ve çocuklara yönelik şiddet ve cinsel suçlar ile işkence ve eziyet suçları” kapsam dışında bırakılmak suretiyle Anayasanın 10. maddesi uyarınca eşitlik ilkesi gözetilerek adil ve eşitlikçi bir infaz rejimi düzenlemesi yapılması gerekmektedir.
Toplumsal bir uzlaşı sağlanmadan “infaz paketi” adı altında kamuoyuna sunulan, eşitlik ilkesine aykırı düzenlemeler içeren, toplum vicdanında derin yaralar açabilecek, hukuka, adalet sistemine güveni zedeleyecek ve toplumsal barışa katkı sağlamayacak birçok düzenleme içeren af niteliğindeki bu kanun teklifinin geri çekilmesi gerekmektedir.
Kamuoyuna saygılarımızla sunarız.
BURSA BAROSU BAŞKANLIĞI