Akademik meslek odalarından ortak tepki
Bursa Akademik Odalar Birliği, Bursa'da yaşaman olaylarla ilgili basın açıklaması yaptı. Bursa Barosu Başkanı Av. Metin Öztosun, “Dün akşam Atatürk stadı önünde toplanarak demokratik anayasal hakkını kullananlara yönelen orantısız güç kabul edilemez. Gerek Tabip Odası Başkanımıza karşı yapılan hukuksuz yakalama ile Bursa CHP il başkanının gözünden ciddi bir yaralanmaya yol açan kolluğun orantısız müdahalesini ve hukuksuz gözaltıları kabul etmiyor ve kınıyoruz” dedi.
Öztosun şöyle konuştu:
"Öncelikle barışçı toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak bir anayasal haktır. Anayasa'nın “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı” başlıklı 34. maddesine göre “Herkes önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” Dolayısıyla toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak için yetkili makamlardan izin almak gerekmez.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin “Toplantı ve dernek kurma özgürlüğü” başlıklı 11. maddesine göre, “Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir.
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 3. ve 10. maddeleri uyarınca kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemek için sadece mülki idare amirine bildirimde bulunmak yeterlidir. Ancak söz konusu bildirim ve düzenlemelerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ortadan kaldıracak, zorlaştıracak ya da izin almaya dönüştürecek şekilde uygulanamayacağı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) kararları uyarınca güvence altına alınmıştır
Bu sebeple barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü bir anayasal haktır. Bu yürüyüşlerin hukuk sınırları içinde kalması ve belirli bir düzen içinde yapılmasını sağlamak için de orada bulunan siyasi parti yöneticileri ve akademik oda temsilcilerine ve katılanlara yönelen hukuksuz işlemler ve eylemler ise bu hakkın özüne doğrudan dokunan müdahaleler olup hukuka aykırıdır.
Bununla beraber bu gösterilere katılan yurttaşlarımızın bu toplantıların barışçıl niteliğine gölge düşürecek kişilere karşı son derece dikkatli olmasını önemle tavsiye etmekteyiz.
Öte yandan tüm bu gösteri ve yürüyüşlerin sebebini ülkede yaşanan hukuksuz ve antidemokratik anayasaya aykırı uygulamalar oluşturmaktadır.
31 yıl sonra, İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu kararı ile idare hukukunun tüm ilkeleri alt üst edilerek lisans diploması iptal edilen, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve gelecek Cumhurbaşkanı Seçimlerinde aday olduğunu açıklayan ve yaklaşık 15.000.000 destek oyu olan Ekrem İmamoğlu hakkında, topluma gözdağı verircesine tutuklama kararı alınmış, İstanbul Barosu yönetimi mahkeme kararı ile görevden alınmaya çalışılmış, ülkemizde yıllardır yaşanan hukuka ve demokrasiye aykırı tüm süreçlere maalesef, yeni ve çok yakıcı halkalar eklenmiştir. Yaşanan tüm hukuksuzlukların sonu nereye varacağı ise hiç bir yurttaşın kestiremediği bir dönemden geçtiğimiz ise malumumuzdur.
Gerek İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu üyelerinin görevden alınmasına ilişkin davada varılan sonuç, gerekse İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, bazı ilçe belediye başkanları ve belediye bürokratları hakkında başlatılan soruşturma süreçlerinde yaşanan hak ihlalleri, somut olgulara dayanmayan gizli tanık beyanları, sebep-sonuç ilişkisi kurulamayan mesnetsiz suçlamalar ve hukuka aykırı şekilde uygulanan tutuklama tedbiri, adalet sistemimizi derinden sarsmış; hukuki güvenlik ve özgürlük hakkını ihlal eden bir sürecin parçası olarak toplumda derin bir endişeye yol açmış, seçilmiş yöneticilere yönelik gözaltı, tutuklama ve görevden alma işlemleriyle seçmen iradesi yok sayılmış, seçme-seçilme hakkı fiilen ortadan kaldırılmıştır.
Seçilmiş baro yöneticilerinin görevlerinin sona erdirilmesi, belediye başkanlarının gözaltına alınması, tutuklanması ve yerlerine kayyım atanması, Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik hukuk devleti olma vasfını ağır bir şekilde zedelemektedir.
Soruşturmanın gizliliğinin, masumiyet ilkesinin yerle yeksan edildiği bu süreçte, tıpkı, 2017 tartışmalı referandumundan sonra, 2019 İstanbul seçimlerinin YSK tarafından hukuka aykırı şekilde iptali, devam eden yıllardaki kayyım uygulamaları, Can Atalay örneğinde olduğu gibi Anayasa mahkemesi kararlarının uygulanmaması, muhalif olan siyasetçiler, basın mensupları, Belediyeler, STK'lar ile Gezi olayları üzerinden sanatçılara ve medya kuruluşlarına yapılan yargının araçsallaştırıldığı soruşturma ve kovuşturmalar, bunlarla ilgili gerçekleşen adli kontroller ve tutuklamalar gibi hukukilikten uzak, hukuk güvenliğini, anayasanın demokratik hukuk devleti niteliğini, kuvvetler ayrılığını yerle bir eden Anayasaya aykırı işlemlerdendir.
Yargı eliyle demokrasiye yapılan ve yurttaşlarımızın hukuki güvenliğini de yok eden, adalete olan inançların tükenmesine yol açan, siyasi rakip olarak görülen kişileri etkisizleştirmeye, sindirmeye yönelik tüm bu tutumlara itiraz ediyor, Anayasamızın demokratik, hukuk devleti ilkelerine yönelen açık ve örtülü her türlü müdahaleye karşı olduğumuzu, her türlü hukuksuzluğa karşı hukuk çerçevesinde mücadele edeceğimizi; yargının araçsallaştırılmasına, adil yargılanma ilkesinin yok sayılmasına ve bireylerin özgürlüklerinin keyfi şekilde kısıtlanmasına karşı durduğumuzu, hukukun üstünlüğü yok sayılarak yaratılmak istenen hukuksuzluk düzenine boyun eğmeyeceğimizi ve demokratik değerleri savunmaya devam edeceğimizi kamuoyuna saygıyla duyururuz.”